Sözlü kültür ne demek ve sözlü kültür özellikleri nelerdir

Sözlü kültür ne demek ve sözlü kültürün özellikleri nelerdir


Sözlü Kültürün Özellikleri

Baldini’ye göre sözlü kültürün temel özellikleri şunlardır öncelikle:
• En önemli duyu organı kulaktır,
• Sözlü iletişim tümce yapısını üstün tutmaktadır,
• Sözlü iletişim aşırıya kaçar,
• Sözlü iletişim yarışma biçimini tercih eder,
• Sözlü kültür tutucu ve gelenekseldir,
• Sözlü kültür taşkın ve katılımlıdır,
• Sözlü kültür omeostatik bir özellik gösterir,
• Sözlü kültür insanı soyut ve çözümsel olmaktan çok konumsal biçimde düşünür.

Sözlü Kültürün Araçları

Sadece dil, söz, kulak ve belleğe dayanan sözlü kültür okumaya, yazmaya, bilgiyi aktarmaya ve almaya yarayan teknolojiden yoksundur. Böylelikle Salt konuşulan ve dinlenilen bu kültürde, insan sesi ve belleği gibi çok dayanıksız ve dirençsiz araçlar bundan böyle öne çıkmıştır. Fakat yine de sözlü kültür insanı kültürel mirasın aktarımı noktasında sözlü araçlar yanında -sözün kalıcılığını sağlayabilmek amacıyla- sesli araçlar ile sözsüz imgelere dayanan bir nevi sessiz araçlar da geliştirmiştir.

Sözlü kültürde kültürel mirasın aktarımında öncelikle en önemli öge; toplumsal hayatın en dolaysız ve kapsamlı anlatımı olan dil olmuştur. Yazılı kayıt imkânından yoksun olan sözlü kültürde bilgi sonuçta; birleştirme, tekrar ve kalıplaştırma yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, belleği güçlendirmek amacıyla; atasözleri, deyimler, deyişler, bilmeceler, tekerlemeler, maniler, hikâyeler, masallar, destanlar gibi; çeşitli söz kalıp araçları geliştirilmiştir.

Söz kalıpları zaman içerisinde ortaya çıkan bilginin aktarılması sorununa da çare olmuş; ve bu bağlamda ritmik ve düzenli bir söz kalıbı olarak şiir bulunmuştur. Söz benzeşmesi ve hece sayısı açısından karakteristik bir özellik gösteren şiir; öğrenilenlerin saklanıp korunmasında ve kuşaktan kuşağa aktarılmasında önemli bir misyon üstlenmiştir. Zaman içerisinde müzik ve dansla da birleşen şiir aracılığıyla; ortak bir toplum belleği oluşturulmaya çalışılmıştır. Sözlü kültürde bilgiyi aktarmada en çok kullanılan yöntemlerden biri olan yineleme; şiirde söz benzeşmesinin ağırlık kazandığı nakarat kısımlarında özellikle çokça kullanılmıştır.

Sözlü kültürde belleğe yardımcı olmak amacıyla söz kalıpları yanında farklı araçlar da geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlileri, ezberle de ilişkili olan müzik ve ritim gibi sesli araçlar ile onlara eşlik eden bedensel hareketlerdir.

Yine sözü belleğe kaydetmede -ezberin dışında- bir bellek; hatırlatma ve kayıt aracı olarak ritüeller üzerinde de durulabilir bundan böyle. Geçmişte yaşanan önemli bir olayın anıldığı törensel ritüellerde; artık o olayı temsil eden sözcük ve imgelerle hadise yeniden sunularak yaşatılmaya çalışılmıştır.

Sözlü kültürde farklı bir bellek aracı olarak; Assmann’ın belirttiği gibi ‘hatırlatma mekânları’ üzerinde de durulması gerekir. Yazar, belleği pekiştirmede mekânın hatırlatma gücünün önemli bir rolünün olduğunu; ve hatta mimari yapıların ötesinde bütün bir coğrafyanın bile kültürel bellek için bir araç olarak kullanılabildiğini; kimi örnekler üzerinden vurgulamaktadır.

Sözlü kültürde karşılaşılan bir diğer bellek yardımcısı yalnız İnka’larda ‘quipu’ adı verilen sicil ya da kayıt amaçlı araçtır. Quipu, değişik renk ve uzunlukta üzerinde düğümler bulunan şeritlerin sarktığı iplerden oluşmuştur. Her renk belli bir nesneyi simgelerken, düğümler ise sayıları göstermiştir böylelikle.

Dünyada ve Türklerde Sözlü Kültür

Dünyada sözlü kültürün en belirgin örnekleri olarak efsane ve destanlar karşımıza çıkmaktadır. Efsane ve destanlar ya da diğer bir ifadeyle söylenceler belli amaçlar için ortaya çıkmış; binlerce yıl boyunca yaşayarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Söylenceler ortaya çıkış amaçlarına göre yaratılış ve kahramanlık gibi türlere ayrılırken; yaratılış söylencelerinin evrenin doğasını açıklamayı; kahramanlık söylencelerinin ise ait oldukları kültürdeki toplum üyelerine; gerekli davranış ve tavırları öğretmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır.

Oğuz Kağan destanı, Türk tarihinde ve kültüründe özellikle önemli bir kaynak olarak öne çıkar. Bu destanda, Türk kabileleri manasına gelen Oğuz’un cihan fethini gerçekleştirme arzusu; hatta bu arzunun ortaya çıkış nedenleri ve bu uğurda ona yardım edenler anlatılır öncelikle. Oğuz Kağan’ın ortaya koyduğu düşünceler ve kurallar; bir gelenek, sözlü bir emir gibi “töre” adı altında tüm Türk devletlerinin içerisinde yer bulabilmiştir. Oğuz Kağan destanının epizotları olan ve halk hikâyesi olarak geçen Dede Korkut hikâyeleri; on iki hikâyeden oluşmuş ve bu hikâyeler Türk tarihinin en eski devirlerden; 16. yüzyıl Osmanlısına kadar uzanan izler taşımıştır.

Bu destan ve hikâyeler Türk toplumunda ‘ozan’ denilen halk hikâyesi anlatıcısını ortaya çıkarmıştır. Manzum bir dil ve kopuz denilen çalgı ile diyar diyar dolaşarak anlatılarını sunan ozanlar; uzun yıllar boyunca Oğuz Kağan’ın ve Oğuz boylarının kahramanlık anılarını ve hikâyelerini; Dedem Korkut isimli çok eski bir ozana dayandırarak anlatmışlardır. Türklerde sözlü kültürün nesilden nesile aktarılmasında; ‘meddah’ adı verilen anlatıcıların da önemli bir rol oynadığı dikkat çekmiştir. Türklerde sözlü kültürün aktarımı noktasında öne çıkan kurumlardan biri de ‘âşıklık’ geleneğidir özellikle. Çünkü Köklü bir geçmişi olan bu gelenekte; âşık, saz çalarak şiir okuyan ve manzum bir dille hikâye anlatan kişi olarak bilinir.

Kaynak: Atatürk Üniversite Eğitim Kitabından kısaltılarak alınmıştır




Click to rate this post!
[Total: 0 Average: 0]
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir